|
Tekerleğin icadı ve motosiklet teknolojisindeki süreç Gökşin Yaşar KIVANÇ
Tarih: 13 Haziran 2009 Cumartesi
Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba demek istiyorum. Mevzuu iki teker malum; Tekerleği ilk kim buldu hiç düşündünüz mü? Maalesef kesin bilinmiyor ama şöyle bir düşünürsek hemen elimizin altındaki mouse'da bile olması hayatımızı değiştiren icatlar arasında yer alabilir mi sorusunu getirdi birden aklıma. Bir rivayete göre tekerleğin icadından önce ağır cisimler kaydırılıyormuş. Bir gün zeki bir mağara adamı, kaydırılan bu ağır cisimlerin altına tomrukları koyarak daha rahat hareket ettiğini görmüş ve tekerlek için ilk adım atılmış. Sürtünmenin fark edilmesi ve tomruğun yontularak aks haline dönüştürülmesi gibi çılgınca şeyler... İnsan düşündükçe aklı almıyor...
Günümüze dönüyoruz ve motosiklet teknolojisindeki gelişim sürecine bakıyoruz. Son yıllarda motosiklete olan talep arttıkça sektörün nasıl geliştiğini ve nasıl değiştiğini görmek mümkün. Ama bu konuya geçmeden önce teknolojinin mihenk taşı sayılabilecek motorlara değinmek istiyorum. Daha basit ve düşük maliyetli içten yanmalı iki zamanlı motorları kullandık ve halen kullanıyoruz. Bana göre bu motorların en büyük handikapı, yakıt karışımının bir kısmını yanmadan egsoz gazı ile dışarı attığı için çevre ve yakıt ekonomisi konularında başarılı olamadı. İki strokta çalıştığı için pistonun her yukarı çıkışında yanma olur ve aşırı ısınma meydana gelir. O yüzden hepinizin bildiği gibi bu motorların 4 zamanlı motorlara göre ömrü de kısa olur. 4 zamanlı motorlar ise, isminden de anlaşılacağı gibi pistonun bir çevriminin 4 aşamada tamamlandığı motor tipleridir. Bunlar da iki zamanlı motorlar gibi (internal combustion engines) içten yanmalı motorlar sınıfında yer alırlar. Hava soğutmalı, su soğutmalı, tek silindirli, çok silindirli, benzinli motoru, dizel motoru derken hidrojenli motorları da gördük... Adını 3-4 sene önce duymuştum bu meretin. Kirli atıklar üretmeyen teknoloji harikası "yakıt hücreli" motosikletler Emissions Neutral Vehicle (ENV) olarak tanınan maksimum 80km/h hızlı ve minimum 160 km menzilli motosikletin yakıt hücresi yeniden şarj edilmeyi gerektirmeden, yoluna dört saat boyunca aralıksız devam edebiliyorlar. Tasarımcılara göre, motosikletin su buharı bileşimindeki atığı içilebilecek kadar da temizmiş (Siz yine de denemeyin ne olur ne olmaz). Fakat bu 'teknoloji harikası'nın da bir kusuru var. En önemli handikapı, sessizliğinin trafikte tehlike doğurabileceğine yönelik kaygılar ve bu kaygılar nedeniyle yapay bir gürültü ünitesi ile donatılmış olması. Bu fazlasıyla sessiz motosikletin trafiktekileri uyarma konusunda yetersiz kalacağına yönelik endişeler giderek artıyor. Yapay bir 'tor tor' sesini düşünebiliyor musunuz? Daha neler göreceğiz durun bakalım...
Hazır laf teknolojiden açılmışken “Art of Engineering” Mühendislik Sanatı dedikleri yeni bir olgudan bahsetmeden geçmek haksızlık olur. (Genesis in Electronic engineering aimed at New, Innovative Control technology based on Human sensibilities). Açılımı aynen şöyle: İnsan algılamasını baz alan, yeni, yaratıcı kontrol teknolojisi hedefli elektronik mühendisliğinin doğuşu dedikleri şey. Kısacası G.E.N.I.C.H. teknolojisi. Bu yeni teknoloji, performansı arttırırken aynı zamanda kullanılabilirlilik kabiliyetini de geliştirmeyi başaran bir elektronik kontrol teknolojisi uygulama felsefesiymiş. Bu sofistike konsept Yamaha'nın araştırma, geliştirme çalışmalarının temel taşı ve YZF R6'yı 600 supersport sınıfının lideri yapan Yamaha'nın YCC-T (Yamaha Chip Controlled Throttle) çip kontrollü gaz kolu buluşu G.E.N.I.C.H. felsefesinin ürünü olarak karşımıza çıkıyor.
Japon mühendislerin daha fazla güç ve daha kolay kontrol dedikleri şey; 12.500 devirde 180 beygir, yeni, beşinci jenerasyon R1 hiç şüphesiz şimdiye kadar üretilmiş en etkileyici ve en güçlü 'R' serisi motosiklet olmanın avantajlarını yaşıyor. Sizi bilmem ama bu güç beni korkutuyor. O yüzden racing makineler hiç ilgimi çekmedi ve hiç sevemedim. Atletik ve agresiv stili bana hitap etmiyor. Ben adrenalini Enduro'mun üzerinde 'torkunu hissederek ve özgürce' doğada yaşamak istiyorum. Yazın rengarenk kır çiçeklerine merhaba, kışın insan ayağı değmemiş bembeyaz kar'ın tadına bakmak istiyorum. Ve iki taşın arasında közde pişen sucuk-ekmek ile açlığımı bastırmak...
Anlatmakla olmaz, yaşamak lazım.
Gökşin Yaşar KIVANÇ goksinkivanc@hotmail.com
Bu köşe yazısı 9184 defa okundu. Toplam 556 kelime
[ Geri Dön: Gökşin Yaşar KIVANÇ ] - [ Yazarlar İndeksi ]
|
|