Motosikletle Kuzey Hindistan gezisi
Bugün Himalaya'ların eteklerinde 2.165 mt'de Himachal Pradesh eyaletinde Shimla şehrindeyiz. Henüz 2 gün motor üstünde olmamıza rağmen bayağı bir macera yaşadık 2 günde. 19'unda Delhi'yi ancak öğleden sonra terkedebildik. Ama ne terkediş... Zaten inanılmaz tehlikeli ve emniyetsiz Enfield'ler eşyalarımızıda üstlerine yükleyince nerdeyse kullanılması imkansız hale geldiler. Motorları kiraladığımız dükkandan henüz 50 metre gittikten sonra üçümüzünde durup birbirimize acınacak halde baktımız anı görmeniz lazımdı. 2002 Senesinde tek başıma Türkiye'den Hindistana BMW R1150 GS Adventure ile geldiğimde zor ve tehlikeli bişey yaptığımı düşünüyordum. Fakat bu 2 günün sonunda sizi temin ederim o yolculuk şu anda yaptığımızın yanında pazar gezmesi gibi kaldı.

Daha Delhi'den çıkarken bana arkadan bir araba çarptı,daha ilerde yolda bir bisiklet Selime çarptı, ayağını morarttı. İlk günün sonunda çarpışa çarpışa 120 km ötedeki Karnal şehrine geldik... Geceyi Karnal'da geçirdikten sonra Enfield'lar seyahatimizin nasıl geçeceği konusunda ilk işaretleri verdiler. Selimin motoru sabah çalışmadı. Etrafımıza toplanan polisler, yerel halk ve çoluk çocuk arasında karbüratörler açıldı, temizlendi, sonunda bir usta çağrıldı ve yola koyulabildik. Bu arada havayla ilgili birşeyi belirteyim. 30 Dereceyle 38 derece arasında değişen sıcaklık ve %95 gibi nem oranıyla durduğumuz yerde şıpır şıpır ter atıyoruz.... Karnal'dan sonra ilk durak Hindular için dini açıdan çok önemli bir şehir olan Kurukshetra'ya geldik. Bu seferde burda benim motor arıza yaptı. Gene sökülen parçalar, çağrılan ustalar ve kaybolan 2 saatten sonra Bhagabad Gita'nın indirildiği olumsuz Banyan ağacının altında bulunan tapınağı ziyaret ettik. Spiritual geçen 1 saatin sonunda tekrar yola çıktık..İlk gece yolculuğumuzu günün sonunda yaptık. Hayatımda geçirdiğim en tehlikeli saatlerdi. Trafiği size tarif etmem imkansız. Daha doğrusu trafik diye birşey yok. Büyük olan araç geçiş üstünlüğüne sahip. Bizde motorlarla listenin en sonundayız. Herkes devamlı üstümüzden geçmek istiyo ve bizde onları üstümüzden geçirmemeye çalısıyoruz ve aynı anda da yol katetmeye çalışıyoruz. Gece 10 gibi Pinjoreye vardık. Otellerde oda bulamadığımızdan üçümüzde aynı odada kalmak zorunda kaldık. Geceyle ilgili hikayeyi şifreli bir web sitesinde bilahare anlatıcam. Pinjoreden sonra şu anda bu yazıyı yazdığım Shimlaya doğru yola çıktık ve artık Himalaya eteklerine doğru tırmanmaya başladık...Yolda yanımızdan geçen polisdolu resmi bir araba bizi durdurmak istedi, durmamızı işaret etti. Fakat Hindistan'da eğer durursanız kesin ceza vericenizden biz durmamaya karar verdik ve polislerin şaşkın bakışları arasında gaza bastık. Üç dört viraj sonra arkamda Nasuh'la Selim'i hala göremeyince geri döndüm ve neden geciktiklerini anladım. Selim bir kamyonu geçerken karşı yönden gelen kamyonla çarpışmış. İşin garibi bu çarpışmadan kamyon daha fazla hasar görmüş. Selim'in hayatta kalması gerçekten bir mucize... Koca kamyon Selim'in motorunun sağ arkasındaki metal çantaya çarpmış, çanta paramparça olmuş ve Selim bütün bunlara rağmen motoru düşürmemeyi başarmış. Tabii biz durunca arkadan gelen kaçtığımız polislere de yakalandık. Sonunda kamyon şöförüne 500 Rp para verdik, polisler bizim kağıtlara bakıcağına biz onların kimliklerini kontrol ettik. Şaka yaptığımı sanmayın, gerçekten yaptık. Yolda bir köyde durup hasarlı motoru tamir ettirdikten sonra feci bir yağmur altında 20 km yol yapıp Shimlaya vardık. 2.165 mt'deyiz, devamlı yağmur yağıyor. Sizlere çektiğimiz fotografları ve yazıları ulaştırabilmek için burda bugün kalıcak gibiyiz. Buralarda artık yola sabah çok erken çıkmamız gerekiyor çünkü yağmur ve dağ yolları çok uzun km'ler yapmamızı engelliyor. Bir sonraki internet cafede tekrar buluşmak üzere diyorum... Bu arada sevgilimle tekrar biraradayız. Bunun sonucunda sizlere daha verimli olacağımı tahmin ediyorum. Bu seyahatle birlikte gördüğünüz gibi sizlere birde soap opera sunuyorum. Lütfen bizden ayrılmayın.

Eğer bu geçen 2 gün geçiriceğimiz seyahatin bir işaretiyse gerçekten inanılmaz hikayeler sizleri bekliyor...
Herkese sevgiler....

Sinan Kazancıoğlu

Tekrar merhaba, bayağı hareketli geçen son 2 günün ardından yağmur nedeniyle bir gün yola ara verdik gibi görünüyor. Son iki gün benim için biraz motoru öğrenmek biraz da alışmakla geçti. (Ayaklardaki kumandalar ters, vites aşağı doğru büyüyor). Şöyle canlandırabilirsiniz; Motoru çalıştırmayı becerebilirseniz hemen vitesi 1'e atıp yola çıkmak isterken aslında arka firene asılıp kalkmaya çalışıyorsunuz. Diyelim ki yolda problem var yavaşlamak istiyorsunuz, vitesi küçültüp sonra frenlemek istediniz. Önce acı bir fren yapıp sonrasında panik halde vitesi büyültüyorsunuz. Önce benim motorun karbüratorü su koyverdi sonra Sinan'ın ki de bozulunca benzinlere daha dikkat etmemiz gerektiğini anladık. Ama bu arada karbüratörün tamamını da söker ve takar hale geldik. Nasuh ve Sinan benim saçmalamamdan kaynaklanan kazayı nasılsa anlatacaklar ben bu konuda sessizliğimi korumayı tercih ediyorum.

Gelelim güzel şeylere; Delhi'den çıktıktan sonra oldukça düz bir yolda ülkemiz coğrafyasına pek de benzemeyen bir yörede yolumuza devam ettik. Burada kedi yerine aynı sıklıkla maymun görmekteyiz. Şehirlerarası yol derken sakın aklınıza boş ucu bucağı görünmeyen yollar gelmesin, burada sanki İstanbul'da mahalleler arası yol gibi seyrediyoruz. Yollar zaman zaman tek şeride düşüyor ama yol kenarından bisikletli ve yayalar hiç eksik olmuyor. Zaten yol kenarındaki yerleşim birimleri de kesintisiz devam ediyor. Zaman zaman durduğumuz yerlerde festival benzeri etkinliklere rastlıyoruz, bir tanesinde hint televizyonuyla roportaj bile yaptık. Enfield'larla yola çıkmış 3 Türk ki hepimiz değişik şekillerde turist görüntüsü veriyoruz, oldukça ilgi çekiyor. Hindu epik hikayesi "mahabhatartha" yı bilenler için orada bahsedilen savaşın başladığı ve geçtiği yeri "kurukhestra" yı gezdik. Buradaki müze de savaşın çeşitli sahneleri canlandırılmıştı ve muhteşem görünüyorlardı aynı yerde bulunan krishna müzesinde krishna'ya ait o kadar çok heykel ve resim gördüm ki artık resimli roman şeklinde hayatını baştan sona gözümde canlandırabiliyorum. Burada enfield klübü başkanı Vinay Verma isimli 27 yaşında bir genç motorlar bozulduğunda bize yardımcı olmakla kalmadı kendi enfield'i ile bize eşlik edip yöreyi gezdirdi ve evinde çay bile ısmarladı. Oradan ayrıldıktan sonra hava da karardığı için bir sonra kalacağımız yer olan pinjaro garden a giderken ilk uzun gece yolculuğumuzu yaptık. Trafik zaten yeterince berbat değilmis gibi birde farların hepsi uzun ayarlanmış çeşitli araçlar, iki yerine tek farı olanlar tek farı da çalışmayanlar ve hiç görünmeyen çesitli araçlarla beraber seyrettik. Yolun ışıklandırıldığı gibi bir fikir oluşmasın kafanızda, tamamen karanlık ve uzun farlarla kör olduğumuz bir yoldu bu. İlk kez bu iki saatlik yolda kendimi kötü hissetttim.

Akşam kaldığımız "garden" zamanında muhteşem olsada şimdi de bunu anlamanızı sağlayacak kadar, ama daha fazla değil, bakımlıydı. Gerçi sel nedeniyle sular kesildiği için havuzlar boştu ama hint hikayelerini gözünüzde canlandırırsanız biraz da hayal gücüyle o bahçede maharajaların haremleri ile nasıl güzel vakit geçirdiklerini anlayabilirsiniz. Şimdi her ne kadar pek te bakımlı olmayan otel odalarına dönüştürülmüş devlet ofisleri de olsa zamanında oldukça heybetli yapılar mevcutmuş. Bahçedeki heykeller ve oymalar zaman içinde kaybolmuş ama genede en az bin yıllık birden fazla ağaç görebileceğiniz bir yer. Dün ilk defa yağmurla karşılaştık. Önce pek ciddiye almasak ta daha sonra sırf eğlence olsun diye aldığımız motor ve sürücüsü yağmurluğu Sinan ve benim oldukça işimize yaradı. Nasuh ise önce ıslanmayı sonra da üst alt yağmurluğunu giymeyi tercih etti ama biraz geç kalmıştı yağmur dindi. İlk defa kalacağımız bir yere gündüz girmeyi başardık. Garip bir yerleşim yeri, sivri sivri tepelere oturtulmuş ingiliz evlerinden oluşuyor Shimla. İngilizler sıcaklarda buraların serin olduğunu keşfedip biraz da kendi ülkelerine benzettikleri için uygun yerleşim birimleri ve oyun sahaları inşaa etmişler. Himalayalarda bir küçük Londra gibi. Akşam vakti siste yürürken sohbet sırasında ne kadar kolay kaybolabileceğimizden bahsederken hakikaten kaybolup otelimizin olmadığı 45 derece eğimli bir vadiyi inmeye başladık neyseki farkına vardığımızda seadece 1 km sapmıştık. Yemek sonrası yürüyüşün faydalarından bahsederek geri döndük.

Sevgiler..

Selim Tansal (Tarih: 25 Ağustos 2004)

Merhaba,

İki gündür Shimla'dayız, hava raporları bu bölgeler için önümüzdeki 48 saat boyunca şiddetli yağış vermişti. Doğru da çıktı.

Keyfimiz yerinde, motorlarımızın arıza çıkarmasına bile artık alıştık. Motor genelde giderken sorun çıkarmıyor ama ilk çalışitırmak önemli, çünkü hemen çalışmazsa belli ki bir yerine bir şey olmuş ve uğraşmadan çalışmıyor. Ondan sonra kasabanın içine gir, türkçe, hintçe, ingilizce, tarzanca sora sora bir usta bul, motorun orasını burasını sök bir dolu iş çıkıyor.

Genelde bunların önemli bir maliyeti yok ama çok zaman alıyor. Yine de bizim bu sefer yaptığımız gibi kısa sayahatler için Royal Enfield'lar son derece uygun. Hele bir de kartını koyduğumuz Mr. Pawan ile anlaşırsanız kiralama işleri hem rahat hem güvenli çözülür.

Ancak uzun seyahatler için veya iki kişi aynı motorda seyahat edecekseniz ve birden faza ülke gezecekseniz, benim 97'deki ve 2001'deki seyahatlerim gibi, bildik bir markayı tercih etmek daha doğru olacak. Kendi adıma BMW'yi bu konuda bir numara olarak değerlendiriyorum.

Kuzey Hindistan en az 10 yıldır merakla izlediğim ve 97'deki seyahatimden bu yana da gitme konusunda planlar yaptığım eşsiz bir cografya. Kısmet 2004 yazında, Sinan ve Selim'le birikte yola çıkmakmış.

Yolculuğumuz tahmin ettiğimiz ve önceden hazır olduğumuz şekilde gidiyor. Olmasını hiçbir zaman kabul etmeyeceğim için kendimi hazırlamadığım ve açıkcası en çok korktuğum şey kaza yapmaktır ki, ne yazık ki evvelki gün başımıza geldi. Allahtan zarar minimum seviyede kaldı ama çok korkuttu doğrusu. Hindistan'da seyahat ederken, normalde olduğumuzdan çok daha dikkatli olmamız gerekiyor, yine de bizim kazada Hintlilerin bir suçu yok. Bu sefer bir anlık bir boş bulunma ile hatalı sollama (yani sağlama - trafik ters ya) yapan Selim oldu. Yine de Allahtan motoru olabildiğince sola kaçırıp, sadece çantayı çarptı ve devrilmeden durmayı başarabildi. Deneyimli sürücü olmasının bütün avantajlarını kullanıp, kaza sırasında hem fren kolundaki elini kurtardı (fren kolu da kırıldı) hem de sonradan motoru devirmedi.

Sonuçta Selim'in motorun çantasını ve taşıma demirlerini 150 rupiye tamir ettirdik ama koca kamyonun farı ve sinyali 500 rupiye patladı.

Günün espirisi; "Ertesi gün gazetelere ilan verecekler; Dikkat çılgın Türkler Kuzey Hindistan yollarında..."

Şaka bir yana, hepimize geçmiş olsun.

Seyahatimizin buraya kadar olan bölümünde bana en heyecanlı ve özel gelen yer; tartışmasız olarak, efsanevi Bhagavad Gita'nin geçtiği yer olan Kurukshetra'ydi. Krisna'nin Arjuna'ya dharma yasasını öğrettiği bu yeri ve buradaki mesajları her zaman son derece etkileyici bulmuşumdur. Hatta 24 yaşinda yazdığım "Bir Dağcının güncesi" adlı ilk kitabımda bu konuya da değinmiştim.

Bugün bu çok istediğim ve beklediğim seyahati gerçekleştirirken 36 yaşındayım. 24 yaşındaki Nasuh'un vizyonunu okumak isterseniz lütfen aşağıdaki linkten sözkonusu kitabımdan aldığım örnek metni okuyun.

Krisna ve Arjuna'nin hikayesine neden bu kadar değer verdiğimi yakın bulduğumu ve kendi hayat yolumdaki basamakları neden bu şekilde attiğımı, hatta neden bu kadar yüksek risklere girip çıktığımı anlayacaksınız.

Ben sadece yapmam gerekeni yapıyorum. Bunun dışındaki herşey yanlış seçim olurdu.
Sevgiyle kalın,

Nasuh Mahruki (Tarih: 26 Ağustos 2004)

Manali'den sevgiler,

Hiç dinmeyen muson yağmurları sonunda bizi de bıktırdı ve artık yağmur, gece, delice giden kamyonlar filan demeden yola çıkmaya karar verdik. Birkaç gündür bu şekilde ilerliyoruz. Doğrusu iyi oldu, çünkü böylece 1 Eylül'de başlayacak olan Ladakh Festivali icin Leh'e yetişebileceğiz.

Ekibin navigatörü yani yol ve yön bulan elemanı olarak ilk giden motosiklet olduğum için, dün herkes gibi defalarca yoldan çıkmanın yanısıra, iki kere oldukça sakat pozisyonda kaldım. Allahtan 1997 ve 2001'den bu sisteme gayet antrenmanlıyım, ama şunu söyleyeyim burası amatörlere göre değil. Otobüsler daracık virajlı yollarda son derece hızlı ve tehlikeli ilerliyor ve karşıdan gelen bir motosikletse, onun yol kenarındaki, daracık, zemini kaplı olmayan çukur, havuz, taş, kum, kaya, çamur artık ne denk gelirse, o zeminden geçebileceğini düşünüyor.

Sizi önceden farkederlerse genelde biraz yavaşlayıp kontrollü yoldan çıkma payı veriyorlar ama ilk motosiklet olarak bazı virajlarda aniden karşılaşınca yapacak pek bir şey yok. İki seferde de tek çare olarak, altlarında kalmamak için mecburiyetten son anda yoldan çıktım ve ucu ucuna yolda kalabildim. Soğukkanlılık ve asla frene basmamak çok önemli. Kontrollü gaz ve debriyaj ile yavaş ama motosikleti düz tutacak bir ivme ile ilerlemek gerekiyor. Bir de acil durumda bu Enfield'larin fren ve vitesinin hem ters tarafta olduğunu hem de yukarıdan aşağıya büyüdüğünü unutmamak gerekiyor.

Herneyse, motosiklet pratiğine Allahtan hazırlıklıyız.

Bugün bir de 1992 Hindistan Askeri Expedisyonuna katılmış bir dağcıyla tanıştım. Epey sohbet ettik, ortak tanıdıklardan, dağlardan ve insanlardan bahsettik.

Manali'de bir de çamasırlarımızı yıkattık ki şu aralar çok gerekliydi.

Yarın da burada biraz daha dolanıp ver elini Ladakh.

Haydi hayırlısı...

Sevgiyle kalın,

Nasuh Mahruki

Merhaba,

Rewalsar gölünden zor da olsa ayrıldık.Akşam manastırda gecelemek güzeldi ama beklediğimiz gibi gonglar ve ilahilerle uyanamadık. Buradaki törenler daha bir sessiz ve sakin geçiyor. Tören alanını görüntülemek ne yazık ki yasaktı bu yüzden size iletemiyoruz.

Sabah nasıl uyandınız diye sorarsanız elbetteki yağmur ile uyandık ama Shimla'dan tecrubeli olduğumuz için kahramanca kararlar alıp giyindik kuşandık ve yola çıktık. Yol bu sefer gerçekten zordu, kendi motorumu ilk defa bu kadar çok istedim. Yağmur da yapacağını yaptı ve hepimizin ayakkabıları birer havuz oldu. Yemek için durduğumuzda çoraplarımı ve ayakkabımın içini kurutabilmek için defalarca ayakkabının içine kağıt peçete koyup 3-4 dakika dolaştım. Sanıyorum ancak 20 dakika sonra biraz da olsa kurudular, tüm ayağı ıslak gezmeyi sevmeyenlere duyrulur.

Yağmurdan çıktıktan sonra bile yolun yer yer yok olmasından dolayı oldukça zorlandık. Karşıdan gelen araçlar yolu tamamen kapladıkları için çoğu zaman yolun dışına çıkıp zaman zaman da durmak zorunda kalıyorduk. Ama güzel bir sürpriz motorlar bu gün hiç nazlanmadılar. Yağmurdan sonra hem çevredeki güzellikleri görebildik hemde resimler çekebildik. Kremalı pastaya benzeyen rengarenk manastırlar ve özellikle kuruldukları tepeler nefes kesiciydi. Gene de son 1 saat resmen adrenalin turizmi şeklinde geçti. Hava karardı, zaten yol karşıdan gelen uzun farlı araçlar yüzünden görülemiyor bir de bu yolda büyük delikler ve çamurdan bataklıklar bulunması bana tıpkı bilgisayar oyunlarını hatırlattı. Ancak ekibimiz tüm bu zorlukları başarıyla geçip bir de en kıyak otelde en ucuz fiatı yakalıyarak bir de bonus kazandı.

Sabah uyandığımda güneş pırıl pırıl parlıyordu. Son bir haftadır yağmursuz bir güne uyanmak benim için gerçek bir moral dopingi oldu. Manali'deyiz ve hertaraf ilk defa bizim gibi turistlerle dolu. Hayat burda çok renkli ve eğlenceli görünüyor. Burada 2 gün dinleneceğiz sonra esas zor aşama olan 4.000 - 5.000 metrelerdeki geçişler başlıyor . Sinan ve ben hiç bu yüksekliklerde bulunmadığımız için dağcı hastalığımız olurmu bilmiyoruz ama olursa sanıyorum tatilimizi biraz kısaltacaktır. Neyseki yanımızda Nasuh var ve hem öncesinde hemde sırasında neler yapmamız gerektiğini biliyoruz. Doktorluk bilgilerim burada da bizi kurtarır umarım veya daha iyisi bunlara hiç gerek kalmaz.

Heyecanlı günler bizi bekliyor ..... Yaşasınnn...

Selim Tansal

2050 mt'deki Manaliden sevgiler. Shimladaki üçüncü günümüzde sağnak yağmura rağmen yola çıkmaya karar verdik. Otelimiz ve çevresindeki tüm naylonları etrafımıza dolayıp Budistlerin kutsal şehri Rewalsar'a doğru yola koyulduk.. Yağmura ve Nasuhun nerdeyse Enfield'iyle uçurumdan atlama teşebbüsüne rağmen yolculuk bayağı keyifli geçti. Rewalsara gece vardık, bir budist manastırında yatacak yer bulduk. Ve ertesi sabah gene yağmurla uyandık. Öğlene kadar tapınakları gezip birkaç fotoğraf çektik. Ve yağmurda tekrar yola koyulduk. Bugüne kadar Hindistan'da gördüğümüz en güzel ve en yeşil coğrafyayı Manali yolunda gördük..

Derin vadiler, ortasında akan nehir,yamaçlarda kartal yuvası gibi tapınaklar. Tabi bütün bu güzellikler karanlık basınca yerini gerçek yaşam mücadelesine bıraktı. Bu motorlarla Hindistan yollarında gezmek zaten zor, birde üstüne benim motorumdaki gibi farlarınız çalışmazsa yolculuk nerdeyse imkansız hale geliyor. Hayatımda yaptığım en zor 1 saatlik yolun sonunda Manaliye geldik. Güzel bir dağ kasabası. Bütün turistlerin durak yeri olması dolayısıyla internet, fotoğrafçı, exchange office bulmak çok kolay. Burdan Leh'e yola çıkmadan önce motorların son bir bakımı için 1 gün daha Manalideyiz. Bu bakım çok önemli çünkü burdan sonra yol ciddileşiyor. 50 km sonra 4000 mt'lere çıkıyoruz. Oralarda olucak mekanik problemler bize çok vakit kaybettirebilir. Tabi yüksekliğin vücudumuza yapacağı etkilerde cabası. Eh bizde zaten maceraya gelmedikmi. İşin keyfide burda, bizi nelerin beklediği konusunda hiç bir fikrim yok... Vakit ayırıpta bu yazılarımızı okuyan herkese sevgiler.

Sinan Kazancıoğlu (Tarih: 28 Ağustos 2004)

Manali'den Sevgiler,

2 gündür Manali'deyiz, iyice dinlendik, çamaşırlarımızı yıkattık, hazırlıklarımızı yaptık. Artık Leh'e doğru gitmeye hazırız.

Bugün sabah 10:00 gibi Sinan ve Selim Keylong'a doğru yola çıktı. Aklimatizasyon için biraz geniş zamanlı hareket etmelerini tercih ediyoruz. Benim de Delhi'den eski arkadaşım Manish'in yolladığı kargoyu beklemem gerekiyor. Aslında dün gelecekti ama biraz planlarımızı aksattı. Hala bekliyorum. Bugun gelirse alıp hemen yola çıkacağım. Dijital fotoğrafları depolayacağım, 10 gündür peşinde olduğum oldukça yeni teknoloji bir ürün satın aldım ama bir türlü buluşamadık. Neyse bakalım bugüne inşallah.

Sırada 4.000 - 5.000 metrelik geçitler var. Hatta 5.380 metre ile dünyanın ikinci en yüksek araç kullanılabilen yolu da var. 1 Eylül'de Leh'te Ladakh Festivali başlıyor, biz de ona gidiyoruz. Kailash dağına yaptığım yolculuktan sonraki en iyi fotoğraf fırsatı olacağını düşünüyorum. Bakalım...

Anlayacağınız yolculuğumuz bütün heyecanı ile süryor, ilk fırsatta süreçle ilgili bilgi aktaracağız.

Herkese sevgiler,

Nasuh Mahruki (Tarih: 30 Ağustos 2004)

Leh'ten sevgiler,

Hızlı bir not yolluyorum. Uzun uğraşılar, bin türlü badire ve dünyanın ikinci en yüksek araç kullanılabilen (5318 m.) geçitini aştıktan sonra Leh'e vardik.

Yıllardır hayalini kurduğum Leh'e, yine motosikletimin üzerinde girdim. Son 60 kilometrede bana kök söktürdü ya neyse. Son 26 kilometrede ise bu kez değişiklik olarak motorun bütün elektiriği kesildi ve 26 kilometre boyunca, son 15 kilometresi gece karanlığında olmak üzere benim motoru Selim'in motoruyla çekmek zorunda kaldık. Böylece köylerin ve kamyon trafiğinin arasında, hem de gece vakti bir de motor çekmiş olduk.

Yine de burada olmak şu anda en çok istediğim şeydi. Güzel bir otel bulduk, temizlendik, yemek yedik, yarın da Leh'i ve civarını gezmeye başlıyoruz.

Bir gün sonra da festival başlıyor.

Detaylar yarına...

Sevgiyle kalın,

Nasuh Mahruki (Tarih: 01 Eylül 2004)

Merhaba,

Son bir haftadır olanları hatırlayıp ta sizlere aktarmak kolay olmayacak. Hem çok zor yollardan geçtik hem sağlığımız hem de motorlarımız defalarca bozuldu, yeni arkadaşlarımız oldu çadırlarda yattık vb... ama sonunda Leh'e ulaştık En son Manali'de size yazabilmiştik, ertesi gün Sinan ve ben, Nasuhu beklediği paketi almak üzere bırakarak gezimizin ilk yüksek irtifalı geçidine doğru yola çıktık. Her ikimizde daha önce böyle bir yüksekliğe çıkmadığımız için biraz heyecanlıydık . Bunu bastırmak için her gezginin yaptığı gibi kendimizi yeni hediyelerle oyalamaya karar verip yüksekte üşüyeceğimiz bahanesiyle kendimize birer palto aldık. Gerçi çok savurgan davrandık ama verdiğimiz 20 milyon TL ye fazlasıyla değdi doğrusu. Resimlerde görüp umarım bizlere hak verirsiniz. Neyse yavaş yükselelim ve Nasuh ta bize yetişsin diye işi iyiden ağırdan alıp 2.100 mt'den 4.111 mt'ye yani toplam 56 km'yi 4 saatte aştık. Yükseklik hastalığına karşı çok su içmek ve tabiata karşı koyamayıp çıkartmak işini de biraz abartıp tepeye kadar Sinan en az 10 kere bizi durdurdu. Tüm heyecanına rağmen manzara da ayrıca nefes kesiyordu. Tabii tepede ikimizde zor nefes alır hale geldik ama yolculuğun geri kalan kısmındaki yüksekliklere alışabilmek için 2 saat kadar oyalandık. Buranın ismi Rotang'la yani ceset tepesi:

Burada geçitte dönüp ölenlerin anısına!!! Bu arada ben artık hint ve çin yemeği yemekten bıktığım için soğanlı ve yumurtalı patates yemeği yaptım çadırdaki bir tibetli ile, gerçi o biraz tuzlu buldu ama yemek listesine ekleyeceğini de belirtti. Nasuh'un da yola çıkış haberini aldıktan sonra yolumuza devam ettik. Benim başım biraz fazla da dönse asağı indikçe daha rahat ettim. Bir 70 km sonra hem akşam kalıp hemde buluşmak için kararlaştırdığımız Keylong'a saat 6 ile 7 arasında vardık. Kararlaştırdığımız gibi bir otel ayarlayıp Nasuh'u beklemeye başladık. Çok yavaş seyahat edip Nasuh'a zaman kazandırdık diye düşününce 1. saatin sonunda epeyce endişelendik. Hindistanın bilinmeyen bir yolunda daha doğrusu tuzaklarla dolu patikalarında üstelik Enfield ile hele gece seyahat fikri giderek bizleri oldukça rahatsız etti. Hatta bir ara hiç buluşamazsak neler oluru bile tartıştık. Saat 9 sıralarında ki ikimizinde gözünden uyku akıyordu Nasuh'tan telefon geldi bizi geçmiş ve bir sonraki kasabada bizi bekliyormuş. Ertesi gün buluşmaya karar verip hepimiz yattık. Sabah kalkış irtifadan dolayı pek kolay olmadı, 3.100 mt. Kitaplara göre hergün ne kadar tırmanırsanızda yatarken bir gün önceden sadece 300 mt yukarıda yatın diyor. Neyse yinede yola koyulduk Nasuh'la buluşup hasret giderdik; hani orada buluşuyorduk ta en son gidilecek yere gidecektik te otel öyleydi vs vs vs... Zamanımızın azlığını bahane edip bastırdık yola.

4.800 mt bir geçit geçip geceleyecek iki çadır bölgesinden birine gidecegiz. Kahraman Türkler olarak yoldan mı korkacağız çıktık gidiyoruz hayat giderek zorlaşıyor olmalı çevrede bırakın ağacı ot bile kalmadı ama hala kamyonlar yolları kesiyor çamurlu kaygan cross motor yarış pistleri gibi yerlerden fazlaca yüklü Enfield'lerimizle yola devam ediyoruz. Bu gün biraz daha hızlıyız ve geçidi geçip aşağı indiğimizde daha yeni öğlen olmuş. Ben sonunda halsizliğimin nedeninin ishal olduğunu burada öğrendim ve diğerleri içtikleri suları boşaltmak için durduklarinda .... Gitmemiz gereken yere biraz erken varınca navigatörümüz bir sonraki durağı uygun gördü ve yolumuz 77 km daha uzadı. Türkiye'de 1 saat olan bu uzaklık burada yaklaşık 3 saat sürüyor. Yolda birkaç kez birbirimizi kaybettik; ben zaten yerden 10 cm havada seyahat ediyorum (malum, yükseklik) Sinan'ın sırt çantasını bağladığı arka demir kırıldı Nasuh ta fotoğraf çekiyor. Bir dönemeçte iki motor ve 4 kişiden oluşan bir gurubun motorlarından birinin arka lastiğinin patladığını ve bu işi beceremeyeceklerini gördük. Tabii yardımsever bir milletiz. İki 40 yaşlarında adam yirmili yaşlarındaki bu insanların tekerlerini değiştirdik ve motor ayarlarını yaptık. Ama ben zaten zor nefes alıyorum 4.700 mt'deyiz. Sinan da bizi engellememek için gidip dinlenme pozisyonu aldı ama sanıyorum başı dönüyordu. Sonunda iş bitti ve yola koyulduk ama hem gece hem soğuk oldu. Bir ara Sinan'ı göremeyince beklemeye başladım ancak 15 dk sonra geldi. Kırık parça sorun olmuş hızlı hareket edemiyordu. Onun sayesinde himalayalarda belki donarak ama hayatımın en görkemli ay doğuşlarından birini seyrettim. Daha sonra yolda iki dağın yaptığı V işaretinin ortasında ayı tekrar görünce neredeyse motordan düşüyordum. Sonunda çadır mahalline vardık. Burası ayrı bir alem 4.670 mt! Zaten bir gün önce 300 mt limitini hayli aşmıştık bu gün tam 5 kat aştık ve tabii hasta olduk. Sinan ve Nasuh yemek yediler ama ben beceremedim. Gözümden yaş akacak kadar başım ağrıyordu. Erkenden yattık. İlerleyen saatlerde Sinan da hasta oldu. Çadır da dar gelince ben gecenin büyük kısmını sandalyede dışarda geçirdim. Meteorlar buradan nefis görünüyordu bi de dolunay olmasa neler görürdüm kimbilir. Sabah kalkınca ikimiz de biraz toparlamıştık. Ben deve dozu ilaç alıp kendimi ancak motorun üstüne atıyordum ki çadır sahibimizin küçük sevimli oğlu elini kesti. Hadi pis bir paçavrayla bağlamasınlar diye doktor olduğumu itiraf edip hemen pansuman işlemine giriştim. Bu arada çocuğun ishal olduğunu da öğrenince ishal ilaçlarını da verdim. Son olarak adam karısının nefes darlığını sorunca araştırmalardan kalbinin delik olduğunu da saptadık. Gurubumuzun medikal sponsoru Prof. Dr. Bingur Sönmez'e duyrulur. Türkiye'nin en ünlü kalp cerrahını hepiniz tanıyorsunuz diye daha fazla tanıtım yapmayacağım. Yine düştük yollara bu seferki hedef dünyanın en yüksek ikinci yolu 5.300 mt. Yolda sanki şaka gibi yine aynı çift motor bu sefer gaz telleri kopmuş. Yine inip tamircilik becerileri sergilemek beni bile bayağı zorladı doğrusu. Ancak 45 dk'da işlemleri bitirip yine yola koyuldum çünkü sıkılan arkadaşlarım biraz erken ayrıldılar. Oldukça hızlı hareketlerle hedefe ulaştık. Gerçi en son ben ulaştım ama suyum bittiği için bitkin ve yemek yememekten ayrıca da ishalden bitiktim. Nasuh ve Sinan beni motordan zor indirdiler. Biraz çukulata yeyince canlandım ve..... Fotoğraflara bakın! Aşağı iniş artık heyecansızdı ama macera peşimizi bırakmıyor. Bir sonraki durağımıza yine fotoğraflar yüzünden ayrı ayrı geldik. Sinan'la buluştuk ama o yorgunluktan duramayarak (gece hastaydı) yola devam etti ve otel bulmaya Leh'e gitti. Ben daha önce karar verdiğimiz gibi önce gelen 1 saat bekler sonra aramaya çıkar kuralınca bekledim ama 1 saat dolmadan Nasuh'u aramaya çıktım. Motor bozulmus yol işçilerinden yardım alana kadar 10 km motor çalışmadan yokuş aşağı rahat ama yer yer iterek gelmiş. Motoru çalışır hale getirdikten sonra karsılaştık ama yine de motor iyi çalışmıyor diye bujiyi değiştirdik sonra farkettik ki tamir eden karbüratör hortumunu da yırtmış, onu da değiştirdik. Ve yola koyulduk ama motor randımanlı çalışmıyor. 40 km idare eder diye düşünürken tamamen bitti. Bizde her tarafını söküp beceremeyince çekmeye karar verdik!! Benim motora Nasuh'unkini bağlayıp yola koyulduk. Hiç kolay birşey değil çünkü Enfield'in gidonunda orta noktada bağlayacak bir yer yok dolayısıyla ben çekerken Nasuh tek taraflı hareket etmesin diye güç harcamak zorunda, yol tek şerit yani ancak bir kamyon geçer, tek başına tarlaya atlamak kolay da römorkum da var (yani bir motorda iki motor kullanıyorum Cüneyt abi gibi). Neyse üstüne bir de gece oldu ve hedefe 10 km kala bir de fırtınaya yakalanınca artık dedim Tanrıların bizden bir istediği var. Sonunda Nasuh'u Leh'e 26 km çekerek getirdim ve bu yolculuğa katılma sebeplerimden en önemlisinin bu olduğuna inanıyorum.

Nasuh'tan yorum: Karmamızda bu vardı. Artık festival ve ayrıntıları başka yazıya...

Sevgiyle kalın,

Selim Tansal

(Tarih: 04 Eylül 2004)

Nasuh'un uydu telefonu ile ilettiği bilgi:

Leh'den Kashmir'e doğru yola çıktık. Dünyanın en yüksek irtidadaki (5602 m) Kardungla otoyolundan geçiyoruz.

Artık dönüş yolundayız ve uçağa yetişmeye çalışıyoruz. Her şey çok güzel ve zevkli geçiyor.

Hepimizden hepinize selamlar ve sevgiler.

Nasuh, Selim, Sinan

(Tarih: 05 Eylül 2004)

Nasuh'un uydu telefonu ile ilettiği bilgi

Kashmir'den geçtik, her yer asker doluydu fakat hiç bir olayla karşılaşmadık. Doğa muhteşem güzel ve her yer yeşil.

Bu gece Srinadar'da (yazılışı yanlış olabilir.) kalacağız.

Hepimizden hepinize selamlar ve sevgiler.

Nasuh, Selim, Sinan

(Tarih: 09 Eylül 2004)

Merhaba,

Dharamsala'dan sevgiler,

Sonunda yolculuğumuzun son durağı olan Dharamsala'ya vardık. Bir aylık Himachal Pradesh, Ladakh, Zanskar ve Kasmir seyahatimizin, en az yıllardır hayal ettiğim kadar iyi geçtiğini söyleyebilirim. Bunda en önemli payın bu seyahate davetimi kabul edip katılan Selim ve Sinan'a ait oldugunu da ifade etmek isterim. İyi ekip iyi sonuç elde eder.

Bu seyahate kullandığım haritayı bundan tam 7 yıl önce satın aldığımı söylersem sanırım ne kadar zamandır bu coğrafyanın peşinde olduğumu anlatabilirim. Kısmet bu yıla ve bu ekibeymiş.

Neler oldu, neler yaşadık diyerek hızlıca bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Delhi'yi bir kaç gün gezip kendimize en iyisinden üç tane 500 cc.lik Enfield motosiklet ayarladık ve yollara düştük. Kurukshetra'da Krisna'nin Arjuna'ya Dharma yasasını öğrettiği ve Bhagavad Gita'yi indirdiği, Mahabbarata savaşının yapıldığı toprakları gezdik.

Ardından Guru Padmasambhava'nin Tibet'e Budizmi götürmek için yollara düştüğü Rewalsar gölünü geçtik. Sonra Ingilizlerin, Hindistan'ın bu olağanüstü bereketli yemyeşil cografyasında yarattığı enfes bir dağ kasabası görünümündeki Shimla'yi aştık. Günlerce muson yağmurları, deli gibi giden kamyonlar ve otobüslerin arasında daracık, kaygan, sayısız boyda ve ölçekte çukurlarla, tümseklerle dolu yolları aştik ve Manali'den, büyük emek ve fedakarlıklarla daha 1989 yılında açılan Manali - Leh yolunu aşarak yıllardır hayalini kurduğum Leh'e girdik.

5.602 ve 5.328 metre ile dünyanın en yüksek araç kullanılabilen ilk iki yolunu motorlarımızla aştık, 4.630 metre gibi oldukça yüksek bir irtifada bir gece geçirdik ki, sanırım Selim ve Sinan'a en ağır gelen gün bu oldu.

Turizme daha 1974 yılında açılan bu coğrafya batı dünyasının her zaman ilgisini çekmiştir. Bu yıl 11'incisi düzenlenen Ladakh Festivaline katıldık ve bu kültürün en önemli geleneklerine tanık olduk.

Motorlarımızdaki sayısız arıza ile boğuşarak, bazen saatte 25 - 30 kilometre ortalamayı zor tutturarak, ama her zaman neşeli ve coşkulu motorlarımızı bu eşsiz coğrafyanın ve özgün kültürlerin arasında dağ geçitlerinden, işsiz köylerden, yalnız manastırlardan ve Himalayaların ve Karakurum dağlarının arasından geçirerek yol aldık. Yeni ve çok güzel insanlarla tanıştık, hayatımızda yeni heyecanlar keşfettik ve elimizden geldiğince bunları sizlere aktarmaya çalıştık.

Leh'ten yola çıkıp bu kültürün en eski manastırlarından olan Lamayuru Manastırının hemen yanında bir gece kaldık ve Manastırın Lamasinin verdiği beyaz Kata'larımızı çantalarımızın en güvenli yerine saklayıp Kasmir'in Zoji La geçidine motorlarımızı vurduk. Bu zorlu geçidi de yolda kalan onlarca kamyonun arasında hafifliği ve alçaklığı nedeniyle sadece Enfield'lerle yapılabilecek karmaşık manevra ve hareketlerle asarak Kasmir'in eşsiz güzellikteki Srinagar kentine geldik ve burada yine İngiliz'lerden kalma bir gelenek olan gemi şeklinde yapılmış evlerde konakladık. Artık zorlu dağ geçitleri, yükseklikler, bozuk yollar geride kaldı ve buradan da güneye döndük ve Jammu kentine vardık.

Aşırı yüklü motorumla yokuş aşağı neredeyse tam gaz giderken arka lastiğim patladığında, o kritik saniyeler içerisinde motoru devirmeden durdurmayı da öğrendim. Durduğumda dış lastik jantın dışına çıkmıştı, patlama şiddetli bir darbe sonucu olmuş, iç lastikte koskoca bir yarık vardı. Lastik bir anda bütün havayı boşaltmış.

Motoru genelde sert kullanırım ama bu Enfield'lara fazla sert davranmaya gelmiyor. Daha ilk günlerde de ön tekerleği yerinde tutan döküm demir ara bağlantı parçasını kırmıştım, Allahtan yolda çıkmadı, ön tekerin yerinden çıkmasını düşünmek bile istemiyorum. Arada da zincir koruma demirini kırdım, son olarak da lastik yarıldı. BMW'lerin güvenliğine alıştıktan sonra, sanırım biraz fazla sert davrandım Enfield'a, yine de bizi yolda bırakmadan katır gibi dayanmaya devam ediyor.

Son durağımızda 14. Dalai Lama Tenzin Gyatso'nun yaşadığı ve Tibet'in sürgündeki hükümetinin yer aldığı Dharamsala'ya geldik. Burada da iyice dinlenip artık önümüzdeki son 600 kilometreye ve tekrar Delhi'ye geri dönmeye hazırız. Yarın yola çıkıyoruz ve muhteşem çemberimizi kapatıyoruz.

Bir de 1997'deki Sikkim seyahatim sırasında konuşmasını dinleme fırsatı bulduğum Dalai Lama'yi da arabasının içinden de olsa görme şansımız da oldu. Böylece seyahatimizde eksik bir şey kalmadı.

Son olarak, yıllarca hayalini kurduğum bu seyahat rahatlıkla söyleyebilirim ki beklentilerimin bile otesinde geçti, tek kelimeyle muhtesem vakit geçirdik. Daha şimdiden yeni rotalar için plan yapmaya başladık bile.

Haydi hayırlısı,

Bir hafta sonra Türkiye'de görüşmek üzere, sevgi, selam ve hürmet,

(Tarih: 09 Eylül 2004)

Merhaba,

Bu sefer Dharamsala dayız. Dalai lama'nin evi burada ve sabah parlemento ya giderken kendisini gördük.

Gelelim yol hikayelerine:

Leh'de son günümüzde "Highest motorable highway" yani en yüksek yoldan geçmek için sabahın köründe yola çıktık. Yol tepeye kadar tek şerit devam ettiği için sabah saat 10'a kadar bizim taraftan çıkılıyor öğleden sonra ise karşı taraftan gelinebiliyor. 5.600 mt'nin üzerinde motorla seyahat oldukça heyecanlı idi. Gerçi çıkarken gene oksijen darlığı çektik çünkü buradaki oksijen basıncı deniz seviyesinin yarısı kadardı. Bu yükseklikte olmak muhteşem güzel himalayaları sanki bizim altımızda seyreden sıradağlar olarak görmek te oldukça ilginçti.

Ögle üzeri artık yola çıktık. Yolda hayret bir şekilde kimsenin motoruna birşey olmadı, hem hava hemde yol çok iyiydi. Bu bölgenin en eski ikinci manastırı olan Alcı manastırını dağlar ve tepeler arasındakı küçük bir derenin kenarında bulduk. Zaten kendisi de küçük olan manastırda duvarlardaki eski freskler halen güzelliklerini koruyorlardı, ahşap işçiliği ise gerçekten görülmeye değerdi.

Akşamı buraların en eski manastırı olan Lama Yuru manastırında geçirdik. Gerçi ulaşmak yine karanlığa kaldığımız için biraz zor olsada sabah uyandığımızda buna değdiğini gördük. Manastır eski bir gölün sularının çekildiği tepecikte yapılmiş, çevresi de o yüzden tıpkı ay yüzeyi gibi otsuz kalmış. Gerçi defalarca yıkılıp yeniden yapılmasına rağmen, ki freskler bu sene onarılmış gibiydi, oldukça etkileyici bir yerdi. Ben sabah ayinlerine dinleyici olarak katıldım daha sonra tekrar ziyaretimizde fresklerde ilk defa cehennem resimleri ve insanlara işkence eden çeşitli zebaniler gördük. En etkileyici yanı ise bize rehberlik eden rahibin bizleri çok sevip birer kata hediye etmesi oldu. Az aşağıdan gelen çocuk seslerini duymazdan gelemeyip oraya gittiğimizde minik rahipcikler için okul olduğunu gördük. Hem güzel fotoğraflar çektik hem de biraz oturup ilk yazım derslerimi aldım.

Gene yollara vurduk kendimizi ama bu sefer en zor etaptı bizi bekleyen. Yolda Nasuh'un zincir koruma demiri kırıldı ama sorun olmadı pek, gerçi Kargil de yaptırdık ama orada yemek yiyecek temiz bir yer bile yoktu. Draas denilen sınır kasabasına nispeten olaysız bir yolculuktan sonra girdik. Ancak bir konvoy eşliğinde buradan geçebileceğimizi ve konvoyun gece yarısı saat 3 de hareket edeceğini öğrendik. Korkunç. Gece kalacak yer yoktu biz de üçümüz bir odada, ki sadece 2 yatak vardı ve oda leş gibiydi, kaldık. Tabii yemek yerine bisküvi ile idare ettik. Nasuh yerde yattı bizlerde yatakta ama temizlik açısından uyku tulumlarının içinde uyuduk. Türk aklı orada da çalıştı ve saat 5 te kalkıp konvoya yetiştik ama bir gece önce bir kamyon yolda kalmış ve yolu tıkamış saat 8'e kadar bir toplama kampında bekledik. Sonra Sinan komutanı razı etti ve biz yola çıkıp resimlerde de göreceğiniz gibi kamyon ve uçurumlar arası yer yer motor üstünde yürüyerek geçidi aştık. Burası Pakistan ile sıcak savaşın olduğu bir yer, dolayısıyla heryer asker kaynıyor ve askersiz bir yere gidemiyorsunuz.

Sabah kahvaltımızı isviçre alpleri gibi bir alışveriş kasabasında yaptık, iki gündür yediğimiz ilk doğru dürüst yemekti doğrusu. Çok keyifli bir yolculuktan sonra Srinagar a vardık. Burası iki göl ve üzerindeki tekne evler ile meşhur. Tabii hemen bu tekne evlerin birinde yer bulup kendimizi krallar gibi odalara attık. Resimleri mevcut ama artık bu site bu iş için uygun değil. Herkese tavsiye ederim uçak ile gelip 1 hafta burada iki kişilik güzel bir tatil yaşayabilirseniz mükemmmel olur. Ben buradan hic ayrılmak istemedim. Gün de çok güzel doğdu yine saray yavrusu yemek odamızda kahvaltı ettik ve yola koyulduk. Jammu ya gidiyoruz ve önümüzde 300 km gibi bu güne kadar bir günde yaptığımız en uzun yol var.

Geze eğlene Kasmir'in en uzun tünelinden de geçerek yola devam ettik. Bir ara Nasuh'un motoru tekleyince içinde yağ kalmadığı anlaşıldı. Yanımızdaki yağdan biraz ekledik ve her nasılsa motor yine çalıştı. Udaipur'a tam varıyorduk ki Nasuh bu sefer arka iç lastiğini parçaladı. Serbest dolaşım şeklinde seyir ettiğimizden ben onu bulduğumda eşyalarını motordan indirmişti. Esas önemlisi lastiği görünce başına birşey gelmediği için bayağı sevindim doğrusu. Önce lastiği söktük sonra ben gidip Sinanı buldum çünkü yedek lastikler ve pompa onda idi. Lastik değişirken Sinan'inda kısa farı yanmadığı için onun motoru da söktük ve o sırada askerler geldi. Ruhani liderimiz komutanı da haşlayarak politik davranıp bizi kurtardı!! İlk defa burada motor bilgim hem Nasuh'un hem de Sinan'ın motorlarını düzeltmeye yetti çok mutlu oldum.

Geceyi Udaipurda sefil bir otelde geçirdik ama otel oranın en iyisi idi. Sabah kendimizi sabah yola zor atıp Jammu'da kahvaltı ettik ve Dharamsalaya yola çıktık. Hava giderek ısındı ve yine t-shirtlerle seyahate başladık. Yol eğlenceli ama bir o kadar da kalabalık çünkü ulusal otoban 1A'da yol alıyoruz. Sıcak çarpmasından, kamyon ve otobüslerden hatta bir ara Nasuh'a çarpacak olan at sürüsünden de korkarak yola devam ediyoruz . Otoban dediğim gidiş geliş toplam iki şerit ama şimdiye kadar hindistanda gördüğüm en geniş yol. Dharamsalaya döndüğümüzde yol gene bildiğimiz tek şerit bile sayılmayacak yer yer deliklerle dolu haline döndü. Gene de kalabalık yola tercih ederim doğrusu. Dalai lama'nin evine ve yeni Tibet'e girdik, otele yerleştik yıkandık ve kendimizi aydınlanmanın kucağına attık..

Sevgiyle kalın,

Selim Tansal
Yazar: Ali Nasuh MAHRUKİ
Tarih: 2004-09-20


Bu Köşe Yazısının yer aldığı yer: Endurocu - Motosiklet ve Enduro Haberleri, Gezi, Kamp
http://www.endurocu.com

Bu Köşe Yazısı için adres:
http://www.endurocu.com/modules.php?name=Kose_Yazilari&op=viewarticle&artid=7