Bu trafikte motor otodan iyi!


Özellikle Harem arabalı vapurundayken!

Hangisi daha konforlu bir yaşantı tarzı? Motor-otodan-iyi lakabını neden bu denli uzun seçtiğimi soruyorlar bazı dostlar bana. Nedeni belli… Trafik yoğunluğu. Ama otomobilimin yeri ayrı… Onun misyonu hafta sonları ailemi gezdirmek…

Bazı radyo kanallarındaki reklamları lüks otomobiller ya da, trafik stresini unutmak için kendilerini çare olarak empoze ediyorlar. Gerçek şu ki, bir örnekte olduğu gibi evimize 120 dakika yerine 45 dakikada ulaşmak daha konforlu! Yani tek başına ulaşımda motor-otodan-iyi... Kimimiz, akşamları yalnızca bu trafik stresinden kurtulabilmek adına işten çıkışını erteleyip trafiğin rahatlamasını bekliyor ve evin huzur dolu ortamında akşam keyfi yapmak yerine pineklemek zorunda kalıyor. Ya da kimimiz, toplu ulaşım konserveleriyle (!) once Boğaz’a inip, sonar deniz taşıtlarıyla karşı yakaya geçip, yeniden giriveriyorlar dolmuş kuyruklarına. Gene basıyor hafakanlar… Akıp gidiyor uçup giden zaman beyhude…

Pik saatlerde, örneğin Sirkeci’deki işyerinizden, Selimiye’deki evinize dönmeyi düşünüyorsanız, motosikletinizle kuyruk bekleme dezavantajı olmadan, motosikletlere tanınan serbesti sayesinde arabalı vapura biniyor, Harem’e 20 dakikada ulaşıp, karaya çıkar çıkmaz, gene üstün manevra avantajınız sayesinde mucizevi sürede evinize ulaşıyorsunuz. Yedi tepeli şehirde bir de bu yolu İstanbul Boğaz Köprüsünden, lüks otonuzda ve x radyo kanalı eşliğinde 120 dakikada katetmeyi göz önüne getirin. Sizce hangisi daha konforlu?

Alıp ta bir iki teker, hatta köprü yerine deniz yolunu tercih etmek var; eğer iki yaka arasında gidip gelmekte isek… Yorgun geçen bir günün sonunda Anadolu yakasındaki evimize dönerken Harem arabalı vapurunda deniz kokulu rüzgar eşliğinde çay yudumlamak yok mu? Hele hele, taze demlenmiş ise ve dahi yanında akşam simidi eşliğinde belki de yanıbaşımızdaki bir martıyla paylaşarak bir parçasını… Eve varış öncesinde dinlenmiş olurken de son zamanlarda sayıları gittikçe artan motosikletlilerle yapılan dost sohbetleri de cabası.

Gelişmiş ülkelerde bireylerin ulaşım alternatifleri arasında yalnızca otomobilin veya başka bir aracın değil, motosikletin de, hatta yerine göre bisikletin de yeri var. Bazı insanlar şehirlerinde gerek park alanlarında, gerekse trafikte yer işgal etmiyorlar. Çünkü birçoğu işlerine ya motosikletle ya da bisikletle gidip geliyorlar. Üstelik diğer ulaşım araçlarına göre %50, hatta %70 oranında parasal tasarruf sağlayabilerek, hem kendi servetlerine hem de ulusal servete katkıda bulunuyorlar.

Motosikletin gerek trafiğe, gerek se ülke ekonomisine ne denli katkılar sağlayabileceğini, motorun neden çoğu yerde otodan daha iyi olduğunu ve tabii ki motosikletten nasıl keyif alınacağını ve konfora ulaşılabileceğini bu köşede sizlere aktarmaya çalışacağım.

Birinci aşamada, arabalı vapurlarla ilgili bazı minik püflere değinmek isterim. Bildiğiniz gibi vapurda sıra beklemek olmadığı gibi, köprülerdeki uygulamanın tersine, motosikleti ayrı kefeye alan ve iki milyon lira ücret alan bir kurum bu. Turnikelerin yanından biletinizi alıp araç çıkış kapısına yöneldiğinizde size kapıyı bile açıp içeri almakta tereddüt bile etmiyorlar. Ancak görevliler bazen yan cepler veya araç araları yerine genellikle sizi en ön sıraya yönlendiriyorlar ki ben bu konuşlanmayı doğrusu hiç tercih etmiyorum. Üstelik çoğu görevli sizi oraya parkettirmek konusunda ısrarcı oluyorlar. Özellikle dalga olmasa bile kapağın arasından şıçrayan sular sizi ve motorunuzu paslanmaya neden olan deniz suyuyla ıslatıyorlar. Bunun haricinde yanaşma esnasında yayalar sürüler halinde her tarafınızı kaplıyor ve aynalarınızı ve/veya sizi istemeden de olsa dirsekliyorlar, hatta bazı objeler motoru çizebiliyor.

Ben bu durumdan kendimi kurtarmak için önce araçların ön bölgeyi tamamıyla doldurmalarını bekliyor, ve ondan sonra seri bir şekilde vapurun içine girip, eğer bir takım üçgen şeklinde park cepleri oluşturulmuşsa aralara parkediyorum. İçeriye girip kendinizi göstermeyeceksiniz ama yoksa ön tarafa almak için ısrarcı oluyorlar. En çok tercih ettiğim yer ise sizi yağmur esnasında koruyan, kapalı alanda oluşan geniş koridor. Yağmura değinmişken özellikle normalde de kaygan olan vapur zemininde özellikle yağmurda pür dikkat olmanızı öneriyorum. Kısa mesafeli bu hatta bağlamak gerekmese de devrilme riskine karşı motorunuzu daima yan sehpada ve viteste bırakmanızı ve dalgalı denizde motorun yanından ayrılmamanızı salık veririm.

Vapurda akşam sefasına sizleri de bekleriz dostlar!

Samimi selamlarımla!


Yazar: Gökhan ÇERVATOĞLU
Tarih: 2004-10-06


Bu Köşe Yazısının yer aldığı yer: Endurocu - Motosiklet ve Enduro Haberleri, Gezi, Kamp
http://www.endurocu.com

Bu Köşe Yazısı için adres:
http://www.endurocu.com/modules.php?name=Kose_Yazilari&op=viewarticle&artid=2